Toplumsal Özgürlük Partisi Parti Meclisi Sonuç Bildirgesi

Ülkemiz kuzeyinden güneyine batısından doğusuna her taraftan savaşla ya da savaş hazırlıkları -olasılıklarıyla çevrildi. Batı bloku ile Rusya ve Çin arasındaki küresel hegemonya mücadelesi ve bu mücadelenin doğrudan ya da dolaylı etkileriyle ortaya çıkan çatışma ve savaşlar giderek yayılıyor.

Bölgedeki sürekli çatışma ve istikrarsızlık küresel hegemonya mücadelesinin sonucu olarak ortaya çıkan bir olgudur ve içinde yaşadığımız ülke de bundan azade değildir. Üstelik Türkiye egemen sınıfları ve onların devleti savaş hazırlığı yapıyor.

İktidarın içeride yediği seçim tokadının acısını hafifletmek için gözünü Irak’ın kuzeyine diktiği görülüyor. Dolayısıyla sınırların dışında yaşanan savaş ve çatışmaların yanı sıra, NATO’nun yayılışı, Rusya ve Çin’in bu yayılışa gösterdiği reaksiyon ve Türkiye egemen sınıflarının savaş hazırlıkları dikkatle izlenmelidir. Savaş her an ülkemize  sıçrama potansiyeli taşımaktadır.

***

31 Mart seçimlerini geride bıraktık. İktidardaki koalisyon çeşitli faktörlerin etkisiyle ağır bir seçim yenilgisi aldı. Soygun düzeninin iyice yoksullaştırdığı işçiler, emekliler, kamu emekçileri, kent ve kır yoksulları seçimlerde AKP iktidarını geriletti.

Halkın yoksulluğunun sürekli derinleşmesine karşın, yerellerden merkezlere kadar sermaye merkezli bu egemenlik alanının çıkar ortaklığı ve zenginliğinin görünür olması, büyük sermaye gruplarının olağanüstü kazançları, halkı soyan suç çetelerinin arsızca ortaya saçılmaları ve soykırımcı İsrail devletiyle olan ticari ilişkilerin açığa çıkması  31 Mart seçimleri sonuçlarını belirleyen etkenler arasındadır.

31 Mart seçimleri faşistleşme yolunda sürekli hamle yapan iktidardaki koalisyonun gidişatını sekteye uğratmış, özellikle de AKP’ye Gezi’de yaşadığına benzer bir tokat atmiştir.

Üstelik devletin içinde 15 Temmuz darbe girişim sonrası oluşan, ama sonrasında Erdoğan odaklı iktidar koalisyonunun devlette hakimiyetini kurmasıyla kısmen aşılan devlet krizinin dinamikleri tekrar harekete geçiyor. Can Atalay’la ilgili gelişmeler sırasında Anayasa’nın fiilen devre dışı bırakılmasıyla ortaya çıkan “Yasasız Devlet” olma krizi şimdi öyle görünüyor ki, aynı zamanda devlet içindeki gerilimlerin yeniden harekete geçmesiyle derinleşecektir.

Ek olarak, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Abdullah Zeydan’ın başkanlığının çalınma girişimi ve ardından halkın inisiyatifiyle bu girişimin bastırılması sonrasında Erdoğan’ın en yakınındaki güç odaklarında bile sarsılma yaşandığı anlaşılıyor. AKP içerisinde beliren ve süregelen itiş kakış olası bir parti içi krize dair ön veriler sunuyor.

Öte yandan, işçi sınıfının irili ufaklı direnişleri, coşkulu Newroz kutlamalarını 31 Mart’ta Kürt illerindeki net zaferleriyle ve Van’ın geri alınmasıyla taçlandıran Kürt halkının bitmek bilmeyen enerjisi, kadınların 8 Mart’ta bir kez daha gösterdikleri büyük direniş, doğa savunucularının inatçı direnişleri, Filistin konusunda git gide büyüyen toplumsal öfke… vd. Halk güçlerinin moral bularak hareketliliklerine devam ettikleri anlaşılıyor, halkın baharı direniş havasıyla karşıladığı görülüyor.

Partimiz faşizmin saldırı politikalarına karşı halkın direnişinin içinde olacaktır.

***

31 Mart seçimlerinde en çok konuşulan illerden birisi de Hatay oldu. Sonuçlar, her ne kadar neredeyse herkes tarafından katılan partilerin isimleri üzerinden değerlendiriliyor olsa da, bize göre esas olan zaten ilerici-demokrat bir toplumsal güç alanı olan Hatay halkının bir müddettir süre gelen kendisi olma arayışının ve bunun için de kendi bağımsız ihtiyaçlarını açıkça savunma çabasının ileri doğru hamle yaptığı bir sıçrama anıdır.

Ülkenin içinde olduğu kaotik ortamdan ve yanı başında süregelen sıcak savaştan doğrudan etkilenen Hatay halkı, bir özel toplumsal güç alanı olarak, kendisinin sahip olduğu farklı etnisite ve inanç kimliğine ve binlerce yıldır taşıyageldiği komünal dokulara hep düşman gözüyle bakan egemen düzene karşı çıkıyor ve kendisine kendisi olarak sahip çıkıyor.

Kendisine sahip çıkma arayışı, bizzat yaptığının “ne” olduğunu anlamaya çalışma ve bunu hangi siyasal biçimlerde ifade edebileceğini yoklaya-deneye keşfetme zemininde bir süreç olarak yaşanıyor. Açıktır ki, ismi geçen (partimiz TÖP dahil) bütün partiler, bu arayışa hizmet edebildiği oranda değer ve güç kazanacaktır. Deyim yerindeyse, Hatay’da fiili bir demokratik-toplumsal  devrim yaşanıyor, esas belirleyici olan bu süreçtir.

Yerel seçimlerde Hatay halkı sol güçlere ön açtı, ancak halkın arayışını görmeyip de bu arayışın yarattığı demokratik ortama kendi partilerinin ihtiyaçları darlığında “araçsal” bakanları dışladı. Samandağ’da, sol güçlerin İttifak alanı uygun bir adres olabildiği için sol ittifak kazandı, Defne’de ise, bu yönde yapılan İttifak çalışması çok net olarak kazanmaya giderken dağıtıldığı için kaybedildi. Defne’de artan TKP oyları da, yeterli olmasa da yerele özgü bir ittifak kurularak halkın önünün açılmasının ürünüdür.

Sol güçlerin Hatay’a “kendi örgütümü nasıl güçlendirebilirim” darlığında bakmaya devam etmesi, Hatay halkının bir demokratik devrim gücü olarak özneleşme arayışını köreltecek, alışılagelen egemen siyasal güçlerin sağ ve sol kanatlarının halkın arayışını içerip sakatlamaya çalışmasının önünü açacaktır.

TÖP olarak, Hatay halkının özneleşme arayışını selamlıyoruz, bu arayışa yeterli olmasa da hizmet etmeye çalışıyoruz, daha fazlasıyla da edeceğimize söz veriyoruz.

***

Sosyalist solun krizi ise devam ediyor, halkın yürüyüşü solun birkaç adım önünde cereyan ediyor. İşçi direnişleri ya da Alevilerin hareketi, kadınların biriken öfkesi veya herhangi bir ekolojik direniş sosyalist sol tarafından içsel bağlarla kavranmıyor. Bu direnişler işçi sınıfı odaklı bir paradigmal bütünlükte değil de birbirinden kopuk ve “araçsal” ele alındıkları için oluşan halkçı-devrimci enerji berhava ediliyor.

Şimdi bir zamandır uygulanmakta olan soyguncu Şimşek programının etkilerinin ağırlaşacağı ve işçi sınıfını daha fazla hareketlendireceği bir döneme girdik. Seçim ertesine saklanan daha ağır soygunlar/yoksullaştırmalar “rasyonel ekonomi politikaları” adıyla yutturulmaya çalışılacak. Parti Meclisimiz bu dönemde Şimşek programını doğrudan hedef alan kampanyalar, direnişler, eylemlere ağırlık verilmesi gerektiğini kararlaştırdı.

Soyguncu politikalara karşı halkın direnme hakkı meşrudur.

Parti meclisimizde, TÖP’ün halkın direnişiyle iç içe var olması kararlaştırılmış olsa da; böylesi karmaşık, zorlu ve ülke tarihinin gidişini etkileyecek düzeyde yaşanan direnişin hangisi olursa olsun tek başına bir siyasi partiyle yürütülemeyeceği; Emek ve Özgürlük İttifakı’nın genişleyerek yola koyulması gerektiği vurgulanmıştır. Bu konuda elimizden geleni yapacağız ve İttifakın bir mücadele ittifakı olarak yola koyulması için tüm muhataplarla görüşeceğiz.

Emek ve Özgürlük İttifakı siyasal ve toplumsal nesnelliğin yarattığı tarihsel bir kazanım olarak ortaya çıktı. Ancak tarihsel sorumluluğu ve iddiası gereği yola çıkarken ifade ettiği mücadele ittifakı olma inşasını büyük bir sorumsuzlukla hayata geçiremedi. 31 Mart yerel seçimlerinin açığa çıkardığı tablo şimdi İttifak güçleri başta olmak üzere; tüm sol, sosyalist, yurtsever güçleri göreve çağırıyor. Emek ve Özgürlük İttifakı halkın çıkarları açısından çok acil bir ihtiyaç olarak belirmiştir.

İlk hedef; Emek ve Özgürlük İttifakı’nın genişleyerek hayata geçmesidir. İttifak paradigması hayatın içinde toplumsallaşarak kendisini gerçekleştirmelidir. Van’da halkın iradesine yönelik gaspı durduran Emek ve Özgürlük İttifakı, halkçı demokratik bir cumhuriyet programıyla ete kemiğe bürünmeli ve yeniden örgütlenmelidir.

Öte yandan işçiler, kadınlar, gençler, halklar ve inançların acil ihtiyaçları doğrultusunda kitlesel 1 Mayıs’ı ortak bir mücadele perspektifi ile örgütlemek atılacak ilk adım olarak önümüzde duruyor.

Faşizmin etrafını halkın binbir biçime bürünen direnişleriyle kuşatalım!

6-7 Nisan 2024, İstanbul.