Çok da uzun sürmeyeceği tahmin edilen İsrail-Hizbullah ateşkesinden hemen sonra aniden Suriye’ye saldıran HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) kısa sürede Halep’i, ardından da Hama’yı aldı, şimdi Humus’a ilerliyor. HTŞ IŞID’in bölgedeki ilk yapılanması olan El Nusra Cephesi’nin devamıdır.
Türkiye’nin uzun zamandır askeri ve lojistik olarak desteklediği SMO (Suriye Milli Ordusu) güçleri de Suriye’nin Kuzey ve Doğu bölgesindeki Kürt varlığına “terör” tehdidi gerekçesiyle saldırıyor.
Tüm bu saldırıların arkasında esasen ABD-İngiltere-İsrail’in olduğu, Türkiye’nin de bu güçlerle birlikte davranarak kurulması hedeflenen yeni Orta Doğu düzeninde kendine köşe kapmaya çalıştığı görülüyor.
İran’ın yaşadığı iç karışıklıklarla meşgul olması, Rusya’nın daha çok Ukrayna’ya yoğunlaşması ve Hizbullah’ın da Lübnan’a odaklanmasını fırsat bilen bu emperyal güçler, bölgeyi yeniden dizayn etmek istiyorlar. Şu an “ameliyat” masasına fiilen 3 parça olarak yatırılan Suriye, ama ana hedef İran’ı çevreleyip çözülmeye zorlamak ve Rusya’nın bölgedeki inisiyatifini zayıflatmaktır.
Bölgede çeşitli kayıplar ve kazanımlar an an yaşanıyor. Tabiri caizse koca bir coğrafya “elekten geçiriliyor”. Tüm devletler ve devlet olmayan ama bölgede çeşitli alanları tutan güçlerin hepsi kendi hesaplarının peşinde hamleler yapıyor.
Bugünden yarına olup bitecek değil, uzun süredir yaşanan ve şimdi artık büyük taşlarında yerinden oynadığı bir kaos süreci!
Yukarda Ukrayna’dan başlayıp aşağıda Irak’a kadar inen bir gerginlik hattı egemenler tarafından sürekli körüklenerek tüm bölgeyi kana bulayan bir savaş alanına dönüşüyor.
İşte Türkiye hem kendisinin kendine biçtiği misyon hem de emperyalist güçler tarafından ona biçilen misyonlarla böylesi bir kaos ortamına müdahale ediyor. Kimilerinin “oyun oynuyorlar”, “hayal kuruyorlar” diyerek gerçekliğinden koparıp yumuşattığı bu müdahalelerin hepsinin bilinçli yapıldığını; Türkiye’nin, bölgedeki tüm riskleri de görerek fırsatları değerlendirmek istediğini görmemiz gerekiyor.
Misak- Milli “rüyası” da bunlara içkindir, “düşman” olarak görülen Kürtleri zayıflatarak masaya oturtmak da. Bahçeli’nin 22 Ekim’de mecliste yaptığı Öcalan çağrısı, yaşanan zorlanmaların ve yapılan hesapların sonucudur. Ne faşist rejimin kurumsallaşması süreci yavaşladı ne Şimşek’in Türkiye işçi sınıfına dayattığı sefalet politikaları esnedi ne de Türkiye Kürtlerle olan “düşmanlığını” rafa kaldırdı.
40 yıldır ezerek yok etme planı uygulanan Kürtlere karşı şimdi bölgesel dengelerin de dayatması ile birlikte “içererek ezme”, “zayıflatarak denge kurma”, “neresinden nasıl olursa bölerek kendi güdümüne sokma” politikaları uygulanıyor. Aynı anda bölgeden alınan “güçle”, ülke içinde ırkçı-mezhepçi hava yükseltiliyor.
Karmaşık ve birbiriyle alakasız gibi duran tüm hamleleri, yani mesela Öcalan çağrısı ile kayyımları veya iktidarın kendisini sürdürme arzusunu gerçekten var olan bütün karmaşıklığıyla ele almamız gerekiyor.
Baştan belirlenmiş, her adımı tüm detaylarıyla hesaplanmış bir “süreç” yok, ama an an ilerlenen ve mümkün olan en kazançlı sonuçları hedefleyen bir siyasal sürecin içindeyiz. Her şeyi hareket halinde görmeli, her an yeni durumlar çıkacağını kabullenmeliyiz.
Bütün hesapların, hamlelerin ve işgalci emperyalist saldırıların bölge halklarına getirisi ise göç, açlık ve katliam!
Türkiye SMO’yu kullanarak Kürt düşmanı politikalarla Suriye’de bir konum elde etmeye çalışıyor. Ancak bu Kürt düşmanlığı ısrarı tüm halkları ateş hattına daha fazla sokmakla beraber bir bataklıkta çırpınma olasılıklarını da arttırıyor. Bir yandan gelişmeleri fırsat bilerek hamle yapan Türkiye egemenleri SMO aracılığıyla birtakım kazanımlar elde etme hesabı yapıyor ama diğer yandan savaşın içine daha fazla çekiliyor.
IŞİD benzeri güçlerin sahaya yeniden sürülmesi, Orta Doğu halklarına karşı mezhepçi bir halk düşmanlığını körüklüyor. Saldırılar başta bölgedeki Arap ve Kürt halkları olmak üzere, tüm halklar ve özellikle Arap Aleviler ve Arap Hristiyanlar olmak üzere tüm inançlar için ciddi bir katliam tehdidi oluşturuyor.
Bölgede onurlu bir barışı inşa etmek için örgütlenmek ve Türkiye işçi sınıfı ile başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarının ittifakını yükselterek demokrasi ve barışın toplumsallaşmasını ve saldırıların püskürtülmesini sağlamak bugünün acil görevidir.
Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesi!