GASPA GEÇİT YOK!

İç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı kendi elinde olmayan bütün kurumları gasp ederek güç alanlarını genişletme peşinde. Gasp edilen bütün kurumlar iktidarın kurduğu tüm baskı ve oyunlara rağmen seçimle kazanılmış yasal meşru kurumlardır.

Ekim başında Bahçeli tarafından başlatılan ve bugün Erdoğan’ın tabiriyle “demir yumruk” ile sürdürülen süreç bu sıkışmanın en net ifadesidir. Suriye’de Batı desteğiyle yaşanan iktidar değişikliği ve bu değişim ile birlikte Suriye’de Kürtlerin tuttuğu pozisyon ve ülke içinde ekonomik yıkımın halkın omuzlarına yüklenerek yoksulluğun derinleşmesi ve bunun yarattığı sonuçları bu sıkışmanın iki uç noktasını oluşturuyor.

AKP-MHP koalisyonunun her iki uca da yaklaşımı aynıdır. Suriye’de Kürtlere, iç cephede de ücretler üzerinden halka karşı bir savaş. Bu savaşı sürdürmek üzere bir uca Hakan Fidan diğer uca Mehmet Şimşek yerleştirilmiştir. İkisi de hem içte hem dışta Saray iktidarının yok edici politikalarının üreticisi ve yürütücüleridir.

Diğer yandan Saray iktidarı bu savaştan karşısında bulunan muhalif cepheye topyekun bir karşı saldırı ile yok ederek galip çıkmaya çalışmaktadır. Esenyurt ve Akdeniz belediyelerine atanan kayyımlar muhalefetin farklı kesimlerinin bir araya gelmesine karşı yapılmış saldırılardır. Bu saldırılar sonrası ana muhalefet partisinin kalelerinin de hedefte olduğu Beşiktaş Belediyesi’ne yapılan operasyon ile anlaşılmıştır. Bu faşizmin yoludur.

Ayrımsız kayyım atanan ve Saray iktidarının hedef tahtasına koyduğu tüm belediyelere bütün muhalefet güçlerinin sahip çıkması günün kaçınılmaz görevidir.

Saray’ın saldırılarının sadece belediyelerle sınırlı kalmayacağı İstanbul Barosu’na açılan soruşturma ve dava ile anlaşılmıştır. Girdiği seçimi kazanan İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulu üyeleri baronun yasal ve meşru yönetimidir. Bu yönetimi hukuksuzca devirme girişimi aynı belediyelere kayyım atamak gibi iradeyi gasp etme, yani bir darbedir.

Bahçeli’nin “yumuşak” görünümü ile Erdoğan’ın sert söylemleri birbiriyle çelişiyor gibi görünse de bu sürecin esas karakterine uygun söylemlerdir. Ne Bahçeli’nin sorun çözen ne de Erdoğan’ın çözüm ezen görüntüsü kimseyi ikna etmeye yetmemektedir. Ülkede ve bölgede yaşanan sorunların gerçek çözümü bu iktidarın önereceklerinden çok ötededir.

Gasp edilenin emek, belediye ya da seçimle kazanılmış bir kurum olması fark etmemektedir. Gaspa karşı kararlı ve meşru bir direniş iktidarın güç dengelerini emekten, halktan yana bozacak yegane etmendir. 31 Mart sonrası Van’da denenen kayyım girişimine karşı ülkenin dört bir yanında ve Van’da gerçekleşen kitlesel karşı çıkış bunu net bir şekilde göstermiştir.

Bugün de grev yasaklarına meydan okuyan metal işçileri, İzmir’de ücretlerinin gasp edilmesine karşı fiili greve giden belediye işçileri, altı aylık direnişleri sonucu haklarını kazanan Polonez işçileri kararlı duruşun ve meşru direnişin sonuçlarını milyonlara göstermektedir.

Gidişat önümüzdeki günlerde ülkede iktidarın elinde olmayan tüm kurum ve kuruluşların benzer oyunlarla gasp edilme ihtimalinin arttığını göstermektedir. Meşru, kitlesel ve birlikte mücadele ile bu oyunu bozabiliriz. Bu oyunun bozulması ülkede demokratik ve barışçı bir çözüm ihtimalini de güçlendirecektir.

Faşizme doğru giden yolu ancak bu şekilde kapatabiliriz.

FARK ETMEZ BELEDİYE, BARO, EMEK
ÇÖZÜM GASPA KARŞI ÖRGÜTLENİP DİRENMEK!